Nibou için yazdığım tanıtım yazılarımın aslında konu ile alakalı olması gerekirken, ben yine “kendi bildiğim gibi” ketojenik beslenme ile ilgili değil, ketojenik beslenen ben ve hayatıma etkisi hakkında birkaç kelam etmek istedim.
Aile sofrasında büyümüş biriyim. 1970-1980’lerin Türkiye’sinde hemen her ailenin sofrasında olduğu gibi önce bir sıcak çorba, sonrasında ise protein+karbonhidrat (Bkz. köfte+patates, tavuk+pilav, balık+makarna) kombosunu müteakiben belki bir salata, belki bir zeytinyağlı ile son bulan bir yeme alışkanlığı.
Evde, görüntüde beslenme sağlıklıydı olmasına sağlıklıydı (aslında her şeyden önce tükettiğimiz gıdanın kendisi sağlıklıydı) fakat bunun bir de gündüz fazı vardı, ki onda da okul beslenmesi (Bkz. evden götürenler, okuldan yiyenler, kantinden doyanlar) bugünkü yediklerimize göre son derece sağlıklı sayılırdı. Zaten ilkokul lise yıları arasında ne zayıf, ne kilolu bir insandım.
Gel gelelim, üniversite yıllarına geçtiğimizde gerek okul ortamı (Boğaziçi kantinde geçen ders saatleri, yoğun sigara dumanı altında yudumlanan dipsiz Nescafe, içlerine neler konduğunu bilmediğimiz karmakarışık sandviçler), gerek okul dışı sosyal hayatla elele gerçekten berbat hale gelen hazır gıda sektörünün orta yerine düştük.
“Zayıf olmak”, evet, 1990’larda trend haline gelmişti ve bizler, ölümüne açlık, Nescafe ve alışkanlıkların en kötülerinden biri, sigara ile derin sağlıksız hayata dört nala koşar olmuştuk.
Hızlıca ilerleyerek 1995 yılına, Amerika’ya taşındığım yıla gelirsek, ondan sonrasını kilo ve sağlık anlamında “yokuş aşağı geçen yıllar” olarak tanımlayabilirim. Her göçmenin başına gelen “onu da deneyeyim, bunu da keşfedeyim” dönemi maalesef birkaç yıl sürünce, kilolarla birlikte toksik bir yorgunluk batağına da düştüm. Toksik kelimesini kasıtlı olarak kullandığımı bilmenizi isterim zira kolumu kaldıracak halimin olmaması, sürekli oturulan veya yan gelip yatılan tatil anlayışı, aklın alamayacağı kadar kısa mesafeleri araba gitmenin ötesinde, bu hareket etmeden hissedilen yorgunluğa aynı zamanda müthiş bir “iyi hissetmeme” hali de eklendi.
Yapılan aktivitelerden alınamayan zevk ve keyif, sürekli bir bıkkınlık ve bitkinlik hali, yattıkça yatan bir bedenden yattıkça uyuyan bir beyine evriliş. Tüm hayatı, belki bugün senin de hissettiğin gibi, kirli bir tül perdenin ardından takip ederek oflamak, puflamak ve aynı duygu durumu ile yeni güne, yeni günlere uyanmak.
“Temiz ketojenik beslenmeye başlayınca tartıyı evden uzaklaştırın, tartı sizin dostunuz değil. Ya hızlı kilo vererek gereksiz havaya gireceksiniz (ki ileride bu kiloyu geri almayacağınızın hiçbir garantisi yok!), ya da kilo veremediğinizi görerek bireyleri yanlış yaptığınıza dair boşuna endişeye kapılacaksınız” dememiz inan tesadüf değil.
Ketojenik beslenmenin ve 6 senedir kesintisiz bunu sürdürmemin tek sebebi “iyi hal ve gidiş”.
Kendini iyi hissetme hali.
Kendini şahane hissetme hali!
Kendini mutlu, tok, oruçlu olduğum saatler dahilinde müthiş enerjik, son derece net, baktığım her yeri 20/20 vizyonla görebildiğim, karar alma kapasitemin %100 hızlandığı, tüm plan ve programlara ilk atlayan ve koşarak giden ilk insan olduğum, “Tatil köyünde serilip yatalım”dan ziyade, “Görülecek yerler varsa hiking, trekking, biking, ne gerekiyorsa yapalım” kafasına geçtiğim seneler.
Sosyal medya çağında uzaktan özenerek baktığım o aktif, dinamik kadınlara nispet yaparcasına bitmeyen enerjiye kavuştuğum, sanki (bize abartıyormuşum gibi gelse de kendimce gerçekten abartmadığım) bitmeyen, tükenmeyen bir pile sahipmişçesine hayatı karşıladığım ve müthiş keyif aldığım bir dönem.
Bugün sorsalar, ki tüm danışanlarıma da her gün aynı soruyu defalarca kez yöneltiyorum, “Başa dönsen ve bir tek kilo dahi vermeyeceğini bilsen, bugünkü bu deneyiminle bu “pozitif kafa ve tükenmez enerji için” yine de ketojenik beslenir misin?” verdiğim cevap hep aynı.
Evet!
Hayatımdaki değişim, hani insanların tasvir ettiği gibi, anlatılmaz ama yaşanır bir değişim oldu. Ve sadece bu sebepten dolayı “Dümdüz, beslenmeni değiştirerek yeni bir insan olabiliyorsan, bu kadar enerji yükselmesi yaşanabiliyorsa, aslında mutluluk yemekten değil de kendini sevmekten, beğenmekten geçiyorsa’ bunun ne kadar kolay yürünebilir bir yol olduğunu herkese anlatmamız, bunu herkesle paylaşmamız lazım diyerek başladı Keto Kafası.
Formül çok basit ve anlatmaktan, paylaşmaktan asla vazgeçmeyeceğim.
Buyurun Keto Kafası’na.